Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) nedir ve nasıl tanımlanır?
Obsesif Kompulsif Bozukluk (Takıntı Zorlantı Bozukluğu), saplantıların bulunduğu, işlevselliği büyük ölçüde bozan bir hastalıktır. Obsesyon, akla zorla gelen ve kontrol etmenin mümkün olmadığı takıntılı düşüncelerdir. Kompulsiyonlar ise, obsesif düşüncelerin yarattığı sıkıntıyı azaltmak için yapılan davranışlardır.
OKB’nin obsesyon ve kompulsiyonları arasındaki fark nedir?
Obsesyonlar istenmeyen düşüncelerdir. Bu katı düşüncelere bağlı olarak girişilen davranışlara kompulsiyon denir. Örneğin elleri kirli olmamasına rağmen eli kirlenirse mikrop bulaşacağına inanmak bir obsesyon, elinin kirlenmemesi için devamlı elini yıkamak ise kompulsiyondur.
Obsesif-kompulsif bozukluk kimlerde daha sık görülür?
Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasının sonuçlarına göre toplumda Takıntı Zorlantı Bozukluğu’nun görülme oranı %0.5’tir. Kadınlarda %0.6, erkeklerde %0.2 oranla görülmektedir. Dolayısıyla kadınlarda görülme sıklığı 3 kat daha yüksektir.
OKB’nin başlıca nedenleri nelerdir?
Takıntı Zorlantı Bozukluğu’nun oluş nedenleri biyolojik ve psikososyal nedenler olarak incelenebilir.
Beyin görünteleme araştırmaları (fMRI, PET), orbifrontal korteks, singulat korteks, striatum ve talamusta etkinlik artışını göstermektedir. Araştırmalara göre OKB’de kalıtımın etkisi %30 ile %50 arasında değişmektedir. Bu verilerden yola çıkarak OKB’nin ortaya çıkışında diğer değişkenlerin de etkili olabileceği düşünülebilir.
Saplantı Zorlantı Bozukluğu’nun oluşmasında bir diğer etken ise psikososyal etkenlerdir. Toplumsal ve kültürel olarak kuralcı, disiplinci, titiz toplumlarda düzene, titizliğe önem veren kişilik yapıları gelişir.
Davranışçı görüşe göre istenmeyen düşünceler sonrasında yapılan davranışlar, kısa süreli bir rahatlama sağlar. Yani kompusiyonlar sıkıntıyı azalttığı için tekrarlanır. Böylece pekiştirilmiş olur. Örneğin, kapıyı kontrol etme düşüncesi, obsesif bir sıkıntıya yol açabilir. Kapı kompulsif şekilde kontrol edildiğinde kişi rahatlar ve bu davranışı tekrarlamaya devam eder.
Psikodinamik bakış açısına göre Obsesif Kompulsif Kişilik, anal dönemde saplanma özellikleri gösterir. Anal dönemde saplanma özellikleri: cimrilik, aşırı titizlik, inatçılık, kararsızlıktır. Anal kişilikte görülen bu özellikler, denetim altında tutma arzularının davranışa yansımasıdır.
Erik Erikson’un söz ettiği gelişim evrelerinden “özerklik karşısında utanç ve şüphe” gelişim dönemi, anal dönemdir. Çocuğun, bir ihtiyaçla ilgili kendi kontrolünü sağlayabiliyor olma becerisi bu dönem özelliklerindendir. Bu evrede çocuğa verilen aşırı baskılayıcı, korkutucu, cezalandırıcı tuvalet eğitimi, çocuğun ilerleyen zamanda şüpheci bir birey olmasıyla ilişkilendirilebilir.
OKB’nin günlük yaşam üzerindeki etkileri nelerdir?
Hasta, kaygısını yatıştırmak için kompulsif davranışlar yapar. Çoğu zaman bunu istemese de kontrol etmek mümkün olmaz. Kirlenmekle ilgili obsesyonları olan bir hasta, genel tuvaletleri kullanamayabilir. Zarar verme takıntıları olan bir kişi, evinde bıçak bulunduramayabilir.
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, OKB’nin günlük yaşam üzerinde birçok olumsuz etkisi bulunur. Obsesif Kompulsif Bozukluğun şiddetine göre obsesyonlar ve kompulsiyonarla bütün gün uğraşan hasta, sosyal ve mesleki işlevselliğini kısmen ya da tamamen kaybedebilir.
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB)’nin en yaygın belirtileri nelerdir?
Obsesif Kompulsif Bozukluğu olan kişilerin genel görünümleri titiz, düzenlidir. Saygılı, kuralcıdırlar. Saplantı ve zorlantılarla ilgili sıkıntı yaşadıklarını bunaltılı bir duygulanımla anlatırlar. Algılarında genellikle bir bozulma olmaz ancak süreğenlenmiş ve ağır seyreden bir durumda algıda bozulmalar görülebilir. Düşünceleri ayrıntıcıdır. Düşüncelerinin içeriğinde inatçı saplantılar vardır.
İstenmeyen düşüncelerle baş etmek için sürekli musluğu kontrol etmek gibi tekrarlayıcı davranışları vardır. Sürekli ellerini yıkama kompulsiyonu olan bir hastanın ellerindeki kuruluk ve egzama benzeri lezyonlar hasta ile ilk tanışma anında bile psikiyatriste OKB konusunda bir ön fikir verebilir.
OKB’li bireylerde sık görülen takıntı türleri nelerdir?
- Kirlenme bulaşma obsesyonları: mikrop, beden sıvıları(tükürük, idrar dışkı vb.), kimyasallar (çamaşır suyu vb.), çevresel atıklar(radyasyon, küf vb.), hayvanlar, yağlı maddeler
- Zarar verme obsesyonları: kazayla zarar verme obsesyonları, kasıtlı zarar verme obsesyonları, zihinden geçen mezarlık gibi imgeler
- Cinsel obsesyonlar
- Dini ve ahlaki obsesyonlar
- Totem, uğur-uğursuzluk obsesyonları
- Simetri ve kesinlik obsesyonları
- Yıkanma kompulsiyonları
- Kontrol etme kompulsiyonları
- Tekrar etme kompulsiyonları
- Sayma kompulsiyonları
- Düzenleme kompulsiyonları
OKB belirtilerinin şiddeti nasıl değişir?
Obsesif Kompulsif Bozukluk, genellikle yavaş yavaş başlayan ancak süreğen ve inatçı devam eden bir hastalıktır. Şiddet seviyesi değişiklik gösterir. Hastalar genellikle başlarda obsesyonları ve kompulsiyonları kendileri durdurmaya çalışır. Bu çaba yıllar sürebilir. Hastalar hekime başvurduklarında uzun bir zaman geçmiş, hastalık süreğenleşmiş, şiddeti artmış ve hastanın sosyal-mesleki işlevselliğinde de bozulma olmuştur.
Çocuklarda ve yetişkinlerde OKB belirtileri farklılık gösterir mi?
Genel hatlarıyla benzer olsa da obsesyonların içeriğiyle ilgili farklılıklar olabilir. Çocuğun yaşı, içinde yaşadığı ailenin sosyokültürel ve dini yapısı obsesyonların içeriğini oluşturmakta etkili olacaktır.
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) tanısı nasıl konur?
Tekrarlayıcı, ısrarcı istenmeyen düşünce ve imgelerin yani obsesyonların görmezden gelinmeye çalışılmasına rağmen bastırılamaması, sıkıntıyı azaltmak için yapmak zorunda hissedilen kompulsif davranışlar OKB’nin en temel belirtileridir. Bu belirtiler her gün en az birer saat kişinin vaktini alıyorsa kişi tanı alabilir.
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB)tedavisinde hangi yöntemler kullanılır?
Obsesif Kompulsif Bozukluğun tedavisinde en sık tercih edilen sağaltım yöntemleri ilaç ve psikoterapidir.
OKB tedavisinde bilişsel davranışçı terapinin (BDT) rolü nedir?
Öncelikle hastalığın ne zaman başladığı, nasıl geliştiği ve sürdüğü belirlenir. Sonrasında hastaya uygun tedavi yöntemlerini içeren tedavi planı yapılır. Hastanın obsesyon ve kompulsiyonlarıyla ilgili temel inançları, saplantıları, duyguları ve baş etmek için kullandığı yöntemler bulunur. Maruz bırakma gibi davranışçı yöntemlerle bu davranışlar azaltılmaya çalışılır.
OKB tedavisinde ilaç kullanımı gerekli midir?
OKB tanısı alan ve sosyal ve mesleki işlevselliği önemli derecede aksamış hastalarda tedavi planı yapılırken öncelikle antiobsesyonel etkileri de bulunan antidepresan grubu ilaçlar seçilir. Hastanın durumuna göre anksiyolitik ilaçlar ve düşük dozlarda antipsikotik ilaçlar da tedaviye güçlendirme amacıyla eklenir.
İlaç tedavisiyle eş zamanlı olarak hastaya uygun psikoterapi yöntemi ile psikoterapi sürecine de başlanır. Psikiyatrik ilaç tedavilerini kabullenmekte zorlanan hastalarda seçilecek uygun psikoterapi yöntemleriyle de tedavi sağlanmaktadır.
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) tedavisinde maruz bırakma ve tepki önleme terapisi nasıl uygulanır?
İstenmeyen düşünceleri ortaya çıkaran korku, kaygı gibi duygulara yol açan ritüeller maruz bırakma yöntemiyle durdurulmaya çalışılır. Tekrarlayan davranışlar gerçekleşmediğinde ne olacağını görmenin tek yolu, ritüelleri tekrarlamamaktır. Bu nedenle durdurulmak istenen davranışlar listelenir ve üstüne gitme (maruz bırakma) egzersizleri yapılır.
OKB tedavisinde mindfulness veya diğer destekleyici teknikler nasıl kullanılır?
Obsesyonlar nedeniyle ortaya çıkan korku, kaygı gibi duygularla baş edilemediğinde mindfulness veya nefes egzersizleri gibi teknikler uygulanabilir.
Ankara’da OKB tedavisi fiyatları
Ankara’da OKB tedavisini uygulayacak psikiyatrist ve/veya klinik psikoloğun taktir ettiği seans ücretleri belirleyici olur.
Ankara’da OKB tedavisi için terapist seçerken nelere dikkat edilmelidir?
OKB tedavisi için psikiyatrist ya da terapist seçerken, seçilen uzamanın çalışma alanları dikkate alınmalıdır.
Ankara’da OKB tedavisi ne kadar sürer?
OKB tedavisi hangi tedavi yönteminin uygulandığına, rahatsızlığın şiddetine, süreğenliğine göre değişiklik gösterir. Tedavinin süresi, uygulanacak tedavi yöntemlerine göre değişiklik göstermekle birlikte ilaç tedavisinden alınacak yanıta göre 6 ile 12 hafta içerisinde kısmi düzelme sağlanır.
Düzelme sağlandıktan sonra 2 yıla kadar ilaç tedavisine devam edilebilir. Tedavi bırakıldıktan sonra nüks (yineleme) olursa ilaç tedavisi çok daha uzun süreler devam ettirilebilir.
OKB tedavisi kalıcı bir çözüm sunar mı?
OKB tedavisinde uygulanan tedavi yöntemleri hastaların iyileşmesini genellikle sağlamaktadır. Ancak kesin ve kalıcı bir iyileşmeden söz edebilmek mümkün değildir. Hastaya, hastalığın algılanışına, hastanın tedavi planına uyup uymamasına ve psikososyal desteklerin varlığına-yokluğuna göre tam ya da kısmi iyileşmeler görülecektir.
OKB tedavisinde bireyin aktif katılımı neden önemlidir?
Hastanın tedavi uyumu, psikiyatristinin önerdiği ilaçları düzenli kullanması, terapilerini sürdürmesi, psikiyatristin ve klinik psikoloğun tavsiyelerine uyması gibi aktif katılımı iyileşme şansını artırır.
OKB tedavisi sırasında hasta yakınlarının desteği nasıl sağlanır?
Hasta yakınlarının hastaya verecekleri desteğin önemi hastamızdan izin alınarak onlara da anlatılabilir. Hastaya ve yakınlarına verilecek psikoeğitimler sayesinde iyileşme süreci hızlanacaktır.
OKB tedavisinde hangi durumlarda hastane yatışı gerekir?
Hastanın sosyal ve mesleki işlevselliğinin tamamen bozulduğu, şifa bulamayacağı ve ömrünün sonuna kadar bu hastalıkla yaşayacağı gibi umutsuzluk, intihar düşünceleri ve depresyon komorbid (eşzamanlı) olduğunda hastane yatışı gerekli olabilir. Burada ilaç dozlarının ayarlanması ve terapi seanslarının sıklaştırılması kolaylaşacağı için iyileşme süreci hızlandırılmış olur.
OKB tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkileri nelerdir?
- Sık görülen yan etkiler: Baş ağrısı, uyuşukluk hissi, baş dönmesi, uykusuzluk, sinirlilik, kabızlık, bulantı, kilo artışı, hazımsızlık, ağız kuruluğu, karın bölgesinde huzursuzluk hissi, ellerde tireme, kas seğirmeyeleri, cinsel iştah değişiklikleri, yorgunluk, terlemede artma.
- Daha az sıklıkla görülen yan etkiler: Uyku bozuklukları, esneme artışı, rüya görmede artma, kol ve bacaklarda uyuşma, tansiyon düşmesi, çarpıntı, kalp hızında artma, kusma ve ishal, idrar yapmada zorluk, bulanık görme, ciltte kaşıntı-döküntüler, saç dökülmesi, ışığa bakmada hassasiyet, memelerden sıvı gelmesi, yüksek seslere hassasiyet artışı, reflü.
Burada sözünü ettiğimiz sık görülen yan etkiler, yaklaşık 100 hastadan 10’unda görülürler. Daha az sıklıkla görülen yan etkiler de 100 hastadan 1 ile 10 arasındaki sıklıkta görülürler.
Ancak ilaç tedavisine başlayan psikiyatrist, bu yan etkilerin olabilme ihtimalini göz önünde bulundurarak, fayda-zarar dengesini gözeterek tedaviyi planlamıştır. Bu yan etkilerin çoğuna karşı, ilaç başladıktan birkaç hafta sonra tolerans gelişir ve hissedilmez olurlar. Genel olarak etkinliği olan bütün ilaçların az ya da çok yan etkileri zaten mevcuttur. Önemli olan psikiyatrist-hasta diyaloğunu aksatmamak ve rahatsızlık veren yan etkileri psikiyatriste hemen bildirmektir.
Kaynaklar
- Kılıç, C., Türkiye Ruh Sağlığı Profili.1998, Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı
- Öztürk, O. (1983). Ruh sağlığı ve hastalıkları. Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği yayını.
- Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison, G., & Neale, J. (2015). Anormal psikolojisi. M. Şahin (çev.), Ankara: Nobel Akademi.
Son Yazılar.
Psikiyatri (Psikiyatr), ruh hekimliğidir. Asistanlık döneminde psikiyatri alanını seçmiş ve bitirmiş hekimler “Psikiyatrist” unvanını alırlar.